DALGA: (Tür.). 1. Denizin yel esince oynayıp kabarması. 2. Denizde hareketli su kütlesi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DALOKAY: (Tür.) Er. - Çok beğenilen.
DALYA: (Tür.) Ka. - Yıldız çiçeği.
DAMAN: (Fars.) Er. 1. Etek. 2. Bir dağ silsilesinin eteğinde uzanan bölge.
DAMLA: (Tür.) Ka. 1. Bir sıvıdan ayrılarak düşen parça halinde, küçük miktar, katre. 2. Belli miktarlarda akıtılarak kullanılan ilaç.
DANA: (Fars.) Er. 1. Bilen, bilici, bilgin.
DANİŞ: (Fars.) Er. 1. Bilim, bilgi, ilim. Ehl-i daniş: Bilgi sahipleri. Daniş-Merd: Bilgili, Tanzimattan önce kadıların yanında stajer olarak çalışan kimse. - Danişmend: Sultan Melikşah'ın alimlerinden emir Danişmend'in kurmuş olduğu bir Türk devlet ve sülalesi.
DANİYAL: (İbr.) Er. - Ben-i İsrail peygamberlerinden biri. "Tanrı benim yargıcımdır" anlamına gelir. İki tane Daniyal vardır: a) Babillilcre esir olmuş genç Daniyal, b) Hz. Nuh ile Hz. İbrahim arasında geçen zamanda yaşayan Daniyal.
DAREKUTNİ: (Ar.) Er. - Ebu'l-Hasen Ali b. Ömer. Tanınmış muhaddislerdendir (917-995) yıllan arasında yaşamış 80 yaşında Bağdat'ta vefat etmiştir. Hadis sahasında kıymetli eserleri vardır.
DARGA: (Tür.) Er. - Başkan, lider.
DARİMÎ: (Ar.) Er. - Ebu Muhammed b. Abdurrahman. Hadis bilgini. Müslim ve Ebu İsa hadislerini Darimi'den aldıklarını söylerler. En meşhur eseri Camiu's-Sahih'dir.
DAVUD: (İbr.) Er. Kendisine kitap olarak Zebur'un gönderildiği büyük peygamberlerden biri. Kur'an-ı Kerim'de 16 yerde ismi geçer. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.
DEDE: (Tür.). 1. Ana ve babanın babası. 2. Ced, ata. 3. Çok yaşlı kimse. 4. Mevlevilikte çile doldurmuş, dervişlik gayesine erişmiş ve dergahta hücre sahibi olmuş kimse. 5. Bektaşilerde şeyh, baba. - Örfte isim olarak kullanılırken, daha çok lakap olarak kullanılır.
DEFİNE: (Ar.) Ka. 1. Yere gömülmüş, kıymetli eşya. 2. Kıymet ve değeri olan kimse veya mal.
DEFNE: (Yun.) Ka. - Akdeniz ikliminde yetişen, yapraklan sert ve üst yüzleri parlak açık sarı çiçek ve güzel kokan defnegillerden bir ağaç.
DEĞER: (Tür.). 1. Bir şeyin tam karşılığı, kıymet, baha. 2. Layık. 3. Bir şeyin sahip olduğu yüksek vasıf. 4. Ehliyet, kabiliyet. 5. Kadir, itibar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEHNA: (Ar.). - Kızıl. Kumun rengi dolayısıyla Arabistan'da ıssız iller adıyla anılan bir çölün adı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEHRİ: (Ar.). - Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkar eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan. Materyalist. İsim olarak kullanılmaz.
DELAL: (Ar.). - İnsana hoş, sevimli görünen hal, naz, işve. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DELFİN: (Yun.). - Yunus balığı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DELİSTAN: (Tür.) Ka. - İlkbaharda birdenbire kabarmış bahçe. Gelişmiş, içinde her türden bitki bulunan, karışık bahçe.
DEMET: (Tür.) Ka. 1. Bağlanarak, oluşturulan deste. 2. Biçilip bağlanmış ekin. 3. Bir kaynaktan çıkan ışıkların meydana getirdiği ışık destesi, hazne.
DEMİR: (Tür.) Er. - Dayanıklı ve kullanış sahası geniş, mavimsi esmer renkli bir maden.
DEMİRAĞ: (Tür.) Er. – Demirden ağ.
DEMİRALP: (Tür.) Er. - Demir gibi sağlam ve yiğit.
DEMİRAY: (Tür.) Er. - Demir gibi.
DEMİRCAN: - (bkz. Demirağ).
DEMİRDELEN: - (bkz. Demirağ).
DEMİREL: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü eli olan.
DEMİRER: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü kimse.
DEMİRHAN: (Tür.) Er. - Güçlü hükümdar.
DEMİRKAN: (Tür.) Er. - Güçlü soydan gelen.
DEMİRMAN: (Tür.) Er. - Demir gibi güçlü sağlam kimse.
DEMİRÖZ: (Tür.) Er. - Özü demir gibi güçlü olan.
DEMİRŞAH: - (bkz. Demirhan).
DEMİRTEKİN: - (bkz. Demirhan).
DEMİRTUĞ: - (bkz. Demirtekin).
DEMREN: (Tür.) Er. - Okun ucuna geçirilen demir ya da kemik parçası.
DENGİZ: (Tür.) Er. - (bkz. Deniz).
DENGİZER: (Tür.) Er. - Denizci.
DENİZ: (Tür.) Ka. 1. Büyük su kütlesi. 2. Büyük su kütlesindeki dalgalanma.
DENİZALP: (Tür.) Er. - Yiğit denizci.
DENİZCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Denizalp).
DENİZER: (Tür.) Er. - Deniz adamı, denizci.
DENİZHAN: (Tür.) Er. 1. Denizlerin hakimi, yöneticisi. 2. Eski Türklerde Deniz tanrısı. - İsim olarak kullanılmaz.
DERBEND: (Ar.) Er. - Kapılar kapısı.
DEREM: (Fars.). - Para, akçe. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEREN: (Tür.) Ka. - Derleyen, toplayan, ekini biçip toplayan.
DERİM: (Tür.). - Çadır. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DERKAVA: (Ar.) Er. - Afrika'nın kuzeybatısında, Fas-Cezayir'i içine alan müslüman tarikatların genel adı.
DERSU: (Tür.). - Hepsi, kamilen, baştan başa hep. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DERVİŞ: (Fars.) Er. 1. Allah için alçakgönüllülüğü ve fukaralığı kabul eden veya bir tarikata bağlı bulunan kimse. 2. Fakir ve muhtaç kimse. 3. Daha çok lakap olarak kullanılır.
DERYA: (Fars.) Ka. - Deniz, büyük nehir.
DERYAB: (Fars.). - Akıllı, anlayışlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DERYACE: (Fars.) Ka. 1. Küçük deniz. 2. Göl.
DERYADİL: (Fars.) Ka. - Gönlü geniş, herşeyi hoş gören.
DERYANUR: (f.a.i.) Ka. - Nur denizi, deryası.
DESEN: (Fran.) Ka. 1. Renksiz çizim. 2. Kumaş şekli.
DESTAN: (Fars.) Ka. 1. Hikaye, kıssa. 2. Hile, mekr, tenvir. 3. Rüstem'in babasının lakabı.
DESTE: (Fars.) Ka. 1. Demet, tutam, takım. 2. Kabza, tutacak yer. 3.On yapraklık altın varak defteri.
DESTEGÜL: (Fars.) Ka. - Gül demeti, destesi.
DEVA: (Ar.). - İlaç. Çare, tedbir. – Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DEVAN: (Fars.) Er. 1. Koşan, seğirten, hızlı yürüyen. 2. Koşmak. Süratle, hızla gitmek.
DEVLEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin mutluluğu, uğuru, büyüklüğü. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.
DEVLET: (Ar.). - Bir hükümet dairesinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Devlet Giray: Kırım hanı (1530-1577). Mübarek Giray'ın oğlu.
DEVLETŞAH: (Fars.) Er. - XV. yy. yetişen en tanınmış İran edebiyatçısı.
DEVRİM: (Tür.) Er. 1. Hareket halinde bir şeyin bir eğri çizerek dönmesi, devretmesi. 2. Köklü değişiklik, inkılap. 3. Eski olduğu fark edileni yıkıp yerine yeni olduğu farz edileni koymak. 4. İhtilal.
DİBA: (Fars.) Ka. 1. Alacalı ipek kumaş. 2. Atlas.
DİBACE: (Fars.) Ka. 1. Kitabın başlangıç kısmı, önsöz. 2. Kitapların süslü sayfaları.
DİCLE: (Tür.). - Yakındoğu'nun Türkiye'den doğan ve Mezopotamya'dan Basra Körfezine dökülen nehirlerden biri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİCLEHAN: (Tür.) Er. - Dicle'nin hükümdarı.
DİDAR: (Fars.) Ka. 1. Yüz, çehre. 2. Görme, görüşme. 3. Görüş kuvveti. 4. Açık meydanda.
DİHYE: (Ar.) Er. - Dihye b. Halife. Kelbi kavmine ait, Hz. Rasûlullah (s.a.s)'ın ticaret ortağı. Hoş tavırlı, kibar, zengin bir tacir. Cebrail (a.s.)'in bazen Dihyetü'l-Kelbi suretinde vahiy getirdiği rivayet olunur.
DİKÇAM: (Tür.) Er. - Çam gibi uzun. Metanetli.
DİKMEN: (Tür.) Er. 1. Koni biçiminde sivri tepe. 2. Dağların en yüksek yeri. 3. Yayla.
DİLAN: (Fars.). - Gönüller, yürekler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
DİLARA: (Fars.) Ka. 1. Gönül alan, gönül kapan, gönül okşayan, gönlü dinlendiren. 2. Bugün elde örneği olmayan eski Türk mürekkep makamlarından biri.
DİLAVER: (Fars.) Er. - Yiğit, yürekli.
DİLAVİZ: (Fars.) Ka - Gönlün takıldığı, gönüle takılan.
DİLAY: (Fars.) Ka. - Gönlü aydınlatan ay.
DİLAZAD: (Fars.) Er. - Gönlü bir şeyle ilgili olmayan, gönlü rahat. Özgür.
DİLBAZ: (Fars.) Ka. 1. Gönül eğlendiren. 2. Güzel söz söyleyen. 3. Yüze hoş görünen.
DİLBER: (Fars.) Ka. - Gönül alıp götüren, güzel.
DİLBERAN: (Fars.) Ka. - Dilberler, güzeller.
DİLBESTE: (Fars.) Ka. - Gönül bağlamış, aşık.
DİLDAR: (Fars.) Ka. 1. Birinin gönlünü almış, sevgili. 2. Abdülbaki Dede'nin terkib ettiği 7 makamdan biri.
DİLDEREN: (Fars.) Ka. - Sevgi toplayan, gönül alan, beğenilen.
DİLEFRUZ: (Fars.) Ka. - Gönül aydınlatan. - (bkz. Dilfüruz).